El Kaide

El Kaide’nin ortaya çıkışı ve gelişmesi

SSCB’nin 1979 yılında Afganistan’ı işgali ile başlayan Sovyet-Afgan savaşı tüm dünyadaki Müslümanların dikkatini Afganistan’a çekti. Soğuk savaş döneminin iki süper gücünden biri ve dünyanın en güçlü, teçhizatlı ve savaşçı ordusuna sahip olduğu bilinen SSCB’ye karşı elindeki ilkel ve kısıtlı silahlarla direnişe geçen Afganlı mücahitlere kısa bir süre sonra başta Ortadoğu ülkelerinden olmak üzere Müslüman ülkelerden yoğun destek gelmeye başladı.

Mısır’da 1928 yılından beri faaliyet gösteren Müslüman Kardeşler örgütünün Filistinli bir üyesi olan Abdullah Azam, Afgan cephesinde gönüllü olarak savaşmak isteyen genç Müslümanları cepheye sevk etmek üzere “Maktab Al Khidmat-MAK ” isimli bir büro kurdu. Gönüllülerden biri olan Suudi asıllı genç bir milyoner Osama Bin Ladin bu büronun çalışmalarından çok etkilendi ve büronun tün dünyadaki şubelerinin ihtiyaçlarını karşılamayı üstlendi. Azam, Ortadoğu, İngiltere ve ABD’de Afgan savaşı için gönüllü ve para yardımı toplarken Osama Bin Ladin kendi bütçesinden karşıladığı parayla askerî konularla ilgileniyor, tüm dünyadan gerilla savaşı, sabotaj ve gizli operasyonlar konusunda uzman kişileri Afganistan’a getiriyordu. Bir yıl içinde binlerce gönüllü, Pakistan’ın Peşaver yakınlarındaki eğitim kamplarında eğitildi. Eğitilenlerin 5000’den fazlası Suudi Arabistan, 3000’i Cezayir, 2000’i Mısır, diğerleri ise Yemen, Pakistan ve Sudan uyrukluydu.

MAK, askerî eğitimin yanı sıra Afgan cephesine giden gönüllüler için seyahat düzenlemeleri ve iskân hizmetleri, sahte kimlik, pasaport ve silâh sağlıyordu. Cephede savaşanlar için ise yiyecek, barınak ve eğitim desteğinde bulunuyordu. Bu imkânlardan sadece Arap gönüllüler değil, Afgan savaş beyleri de mücahitleri için faydalanıyordu. 

Soğuk savaş boyunca öncelikli hedefi SSCB’nin yıkılması olan ABD ise, Afgan mücahitlere para, silâh ve eğitim yardımı yapıyordu. Mücahitlerin lider kadrosu ise daha ileri düzeyde kapsamlı bir eğitime tabi tutuluyordu. ABD’nin mücahitlere gönderdiği yardımlar Pakistan gizli servisi olan ISI aracılığıyla iletiliyordu. 1981-1991 yılları arasında ABD tarafından Afgan mücahitlerine yapılan para yardımı 3 milyar doları buldu. 

SSCB işgalinin sonunun yaklaştığı artık iyice belli olduğu 1988 yılında MAK, Ladin ve Azzam tarafından El Kaide (temel) örgütü olarak isimlendiriliyordu. Aynı zamanda, MAK’ın diğer ileri gelenleri ile birlikte, kendilerinin bir araya getirdiği 10-20 bin kişilik bu gönüllü mücahit ordusunu gelecekte nasıl ve ne derecede kullanabileceklerini tartışıyorlardı. Azzam, bu mücahitlerin Müslümanların tehdit altında oldukları yerlerde kullanılmak üzere “İslâmî Çevik Kuvvet” şeklinde kullanılmasında ısrar ederken Ladin, mücahitleri ülkelerine göndererek Mısır Devlet Başkanı ve Suudi Arabistan kraliyet ailesi gibi laik ve batı yanlısı Arap yöneticilerinin devrilmesi için çalışılmasını istiyordu.

Enver Sedat’ın öldürülmesinden sorumlu olan Mısır’ın İslâmî Cihad örgütünden bir grup, Osama Bin Ladin ve Azzam’la özel bir toplantı için 1988 yılında Peşaver’e geldiler. Halen El Kaide’nin iki numaralı ismi ve örgütün beyni sayılan Ayman El Zevahiri’nin içinde bulunduğu bu grup, İslâm dininden saptığına inandıkları Pakistan Devlet Başkanı Ziya ül-Hak ve Mısır Devlet Başkanı Hüsnü Mübarek’in öldürülmesini plânlıyorlardı. Bu toplantıdan sonra Mısır İslâmî Cihad örgütüyle ilişkilerini geliştiren Osama Bin Ladin ve Azzam arasında fikir ayrılığı daha ciddi boyutlara taşındı. MAK’ın kurucusu ve lideri olan Azzam örgütün Afganistan’da İslâmî esaslara dayalı bir devlet kurulması hedefine bağlı kalması gerektiğini ileri sürerken Osama Bin Ladin, Zevahiri ile birlikte kafir ülkelerin tamamına karşı savaşılması gerektiğinde ısrar ediyorlardı. 1989 yılında Azzam’ın bir suikasta kurban gitmesiyle MAK’ın kontrolü tamamen Ladin’e geçti. Bin Ladin, Müslüman ülkelerin yozlaşmış yöneticilerine, ABD ve İsrail’e karşı Cihad ilân eden grupları maddi açıdan gizlice desteklemeye başladı.

Sovyet ordusu, 1989 yılında Afganistan’dan kademeli olarak çekilmeye başladı ve arkalarında silâh depoları ile 10 yıl boyunca savaş alanlarında tecrübe kazanmış, İslâmî açıdan radikalleşmiş on binlerce mücahit bıraktılar. Çekilmeden sonra mücahitler SSCB kuklası olan Afgan yönetimini kısa sürede devirdiler. Ancak, ülkede iç savaş başladı ve savaşan gruplar arasında hakimiyet mücadelesi uzun yıllar devam etti. Osama Bin Ladin ise 1989 Şubat ayında Suudi Arabistan’a döndü.

Afgan cephesinden dönen mücahitler kendi ülkelerinde İslâmî maksatlar için savaşmaya devam etmek istediler. Mücahitler kısıtlı silâh ve insan gücüyle dünyanın iki süper gücünden birini 10 yıllık bir savaş sonucunda dize getirmişlerdi ve daha zayıf hedeflerin alt edilmesi işten bile değildi. Hatta diğer süper güç ABD bile alt edilebilirdi.

Afganistan’dan ülkelerine dönen mücahitler, Ürdün’de peygamber sülalesinden gelmiş olmasına rağmen İslâmî kurallara aykırı yaşam tarzından dolayı Kral Hüseyin’i devirmek için “Ceyş-i Muhammed” örgütünü; Cezayir’de, kutsal savaşa karşı gelen Cezayirlilere ve ordu birliklerine saldırılar düzenleyen “Silâhlı İslâm Grubunu (GIA)”; Mısır’da Devlet Başkanı Hüsnü Mübarek’i öldürmek için “İslâmî Cemaat” örgütünü; Fas’ta İslâmî bir devlet kurmak maksadıyla “Fas İslâmî Savaşçılar Grubunu”; Libya’da Muammer Kaddafi’yi devirerek ülkede İslâmî teokrasiyi hakim kılmak için “Libya İslâmî Savaş Cemaati”ni kurdular. Diğer ülkelerde de El Kaide ile bağlantıları ve işbirliği seviyesi değişen diğer örgütler türedi. Bunlar ;

• Ürdün’de; Cihad, Beytül İmam Grubu

• Pakistan’da; El Hadis, Hareket el Ansar/Mücahitler, el Badar, Cihad Hareketi, İslâm Ulemaları Cemiyeti, Mücahitler Partisi, Leşkeri Tayyiba,

• Lübnan’da; Partizanlar Ligi, Asbat el Ansar, Hizbullah,

• Özbekistan’da; İslam Hareketi,

• Bangladeş’te; Cihat grubu,

• Yemen’de; Cihat grubu,

• Filipinler’de; Moro İslami Özgürlük Cephesi, Ebu Sayyaf Grubu,

• Keşmir’de; Partizanlar hareketi,

• Somali’de; El ittihad,

• Afganistan’da; Ulema birliği

• Cezayir ve Mısır’da; Tekfir el Hicra örgütleriydi.

Irak’ın 2 Ağustos 1990 yılında baskın tarzında bir harekâtla Kuveyt’i işgâl ve ilhak etmesi üzerine ABD’nin Suudi Arabistan’a kuvvet konuşlandırması gündeme geldi. Osama Bin Ladin bu uygulamaya şiddetle karşı çıkarak, Suudi Kralına mücahitlerden kurulu bir ordu kurulmasını ve Irak’ın Kuveyt’ten Müslümanlarca çıkarılmasını teklif etti. Ancak, Suudi Kralı bu teklifi kabul etmeyerek ABD birliklerini ülkeye davet etti. Ladin bu kararı, Müslümanların iki kutsal camisinin bulunduğu kutsal topraklara ihanet olarak nitelendirdi. Yönetime yönelik açık ve sert eleştirileri devam edince Osama Bin Ladin 1991 yılında Sudan’a sürüldü ve vatandaşlıktan çıkarıldı.

Sudan, kısa bir süre önce Radikal bir İslâmî kuruluş olan Millî İslâmî Cephe’nin kontrolüne geçmişti ve Osama Bin Ladin ülkeye memnuniyetle kabul edildi. Ladin’in yönetimindeki El Kaide, Sudan’da ihracat/ithalat, tarım ve inşaat şirketleri çalıştırdı. Sudan hükümetinden alınan ihalelerle yol inşaatları yapılırken, diğer taraftan eğitim kamplarında militanların eğitimine devam edildi. Ticari faaliyetlerden elde edilen kaynaklar El Kaide’nin dünya çapında irtibatta olduğu örgütlerin faaliyetlerini destekleme de kullanıldı. Sudan’da serbestçe hareket etme imkânı bulan Ladin, bir yandan ABD’ye yönelik eylemlere destek verirken diğer yandan, Çeçenistan, Bosna, Keşmir ve Filipinler’deki Cihad operasyonlarını destekledi. Bu yıllarda Ladin ve Zevahiri’nin çalışmaları ile El Kaide örgütü, tüm dünya’da yönetime karşı mücadele eden radikal İslâmcı örgütleri çatısı altına topladı ve 70’den fazla ülkede terörist hücreleri oluşturmayı başardı.

El Kaide’nin ve Osama Bin Ladin’in ismi ilk defa ciddi bir şekilde Sudan’daki faaliyetleri ile duyuldu. 1992 yılında Osama Bin Ladin, ABD’ye yönelik saldırılara başlanacağının işaretini verdi. Bir konuşmasında, ABD’nin İsrail’in destekçisi olmasının yanı sıra baskıcı Arap rejimlerini de desteklemesi, körfez savaşından sonra ABD birliklerinin Suudi Arabistan’da kalmaya devam ederek kutsal toprakları kirletmesine rağmen “yılanın başı” olarak nitelendirdiği ABD ve İsrail’in henüz saldırılardan yeterince nasibini almadıklarını ifade etti.

26 Şubat 1993 yılında New York’taki Dünya Ticaret Merkezi’nin altındaki otoparkta patlayan bomba yüklü bir araç 6 kişinin ölümüne yüzlerce kişinin yaralanmasına sebep oldu. Eylemden sonra yakalanan teröristler plânlamada Osama Bin Ladin’in rolünü itiraf ettiler ve El Kaide, ABD’nin merceği altına alındı.

Dünya Ticaret Merkezine yapılan saldırıdan sonra Osama Bin Ladin 500’den fazla Afgan gazisini Sudan’a getirtti ve Somali’de yürütülen Operation Restore Hope harekâtına yönelik saldırı hazırlığına başladı. Osama Bin Ladin, Suudi Arabistan, Yemen ve Afrika boynuzu denilen bölgedeki ABD askerlerine ve sivillerine yönelik saldırılar düzenlenmesi için fetvalar yayımladı. Ladin, 1993 yılında Kenya’da bir hücre kurarak militanlarını Somali’ye sızdırdı. 3 Ekim 1993’te El Kaide tarafından eğitilen bir kuvvet Somali’deki ABD özel birliklerini (Delta Force) pusuya düşürdü. Çatışmada 18 ABD askerî ölürken, yüzlerce Somalili de yaralandı. Bu saldırı sonrasında Afrika’nın bir çok ülkesinde ABD ile savaşmak için yeni El Kaide hücreleri kuruldu.

Osama Bin Ladin’in Sudan’da bulunduğu sürece El Kaide’yle ilişkilendirilen diğer olaylar ise: Yemen’de bir otelin bombalanması; Sudan’da Hıristiyanların öldürülmesinin teşvik edilmesi; İslâmabad’da Mısır Büyükelçiliğinin bombalanması; Ortadoğu ve K. Afrika’da politik kargaşaların çıkarılması; nükleer savaş başlığı üretmek için gerekli malzemenin ele geçirilmesi; Papa II’nci John Paul’e ve Mısır Devlet Başkanı Hüsnü Mübarek’e yönelik suikast girişimleridir. Ayrıca, ABD başkanı Clinton’a yönelik suikast; Pasifik üzerinde 12 adet amerikan yolcu uçağının aynı anda düşürülmesi; Los Angeles Havalimanına bombalı saldırı girişimleri de plânlama safhasında önlenen diğer girişimlerdir.

El Kaide, Sudan gizli servisi tarafından destekleniyordu ve eylemler için gerekli seyahat belgeleri bu şekilde elde ediliyordu. Zamanla Sudan hükümeti Ladin’i barındırdığı için yoğun bir baskı altına alındı. Sudan, teröre destek veren ülkeler kategorisine alındı. ABD ve Mısır’ın baskılarına dayanmayan Sudan hükümeti Osama Bin Ladin’in ülkeden ayrılmasını rica etti. Ladin, 50 kişilik ailesi ve 200 militanı ile Mayıs 1996’da Sudan’ı terk etti. Sudan hükümeti Ladin ayrıldıktan sonra tüm maddi varlıklarına el koydu.

Osama Bin Ladin, Afganistan’a dönerek Taliban kontrolündeki bölgeye yerleşti ve Ağustos 1996’da ABD’ye savaş ilân eden bildiriyi yayımladı. “İki kutsal cami ülkesini işgâl eden Amerikalılara kutsal savaş ilânı” başlığını taşıyan bildiride Ladin, “Müslümanların aralarındaki farklılıkları bir kenara bırakarak Amerikan birliklerinin Arap yarımadasından zorla çıkarılması için icra edilecek ölümcül saldırılara katılmaya” davet etti.

Genel ideoloji ve hedefler açısından bir çok ortak noktayı paylaşan Taliban ve El Kaide kısa sürede kaynaştılar. El Kaide maddi imkânlarını ve yetişmiş militanlarını Taliban’a tahsis ederken, Taliban da El Kaide’nin bölgesinde serbestçe hareket etmesine imkân sağladı. El Kaide, Taliban’ın 1996 yılında Afganistan’ın bir çok bölgesine hakim olmasından sonra Afganistan’ın gölge hükümeti haline geldi.

Taliban, El Kaide’ye bir çok konuda hareket serbestisi sağladı. Ülkeye giriş çıkışlarda kolaylıklar sağladı, diğer örgütlerle kolayca ilişki kurmasına, eylemler plânlamasına izin verdi, El Kaide araçlarına Afgan Savunma Bakanlığı resmî plakalarını tahsis etti, Afgan havayolları ile örgütün parasının taşınmasını sağladı. El Kaide, Afganistan’daki bu hareket serbestinin yanı sıra, küçük fakat etkili bir militan kadrosuna, karmaşık silâh sistemleri konusunda bilgi birikimine, stinger uçaksavar füzeleri dahil güçlü bir silâh envanterine, Osama Bin Ladin’in servetinden ve yardımlardan oluşan finansal desteğe, eroin laboratuarları dahil kârlı bir uyuşturucu trafiğinin kontrolüne sahipti.

1998 yılına kadar Taliban Afganistan’ın %90’ına hakim oldu ve yönetimi ele geçirdi. Bu son gelişmeden sonra Taliban lideri Molla Ömer, Ladin’in kızlarından biriyle evlendi ve El Kaide’nin ülkedeki yeri iyice sağlamlaştı. Hatta, ABD başkanı Bill Clinton’ın yeni hükümetin dünya çapında tanınması ve yüklü bir yardım yapılması karşılığında Ladin’in teslim edilmesi teklifi dahi geri çevrildi. Ancak Taliban, El Kaide’nin Afganistan’da bulunması nedeniyle yoğun bir baskı altına alındı. BM tarafından yaptırım kararları alındı ve uluslararası ortamdan izole edildi.

Osama Bin Ladin ve Mısır’ın İslâmî Cihad örgütünün lideri Ayman el-Zevahiri “Yahudilere ve Haçlılara Karşı Cihat için Dünya İslâm Cephesi” adıyla 23 Şubat 1998’de bir fetva yayınladılar ve “her Müslüman’ın görevinin Amerikalı ve Amerikanın müttefiklerin askerlerini ve sivillerini öldürmekle görevli olduklarını” ilân ettiler. ABD’ye yönelik ilk büyük saldırı da aynı yıl meydana geldi ve 7 Ağustos 1998’de Kenya ve Tanzanya’daki ABD elçiliklerine düzenlenen eş zamanlı bombalı intihar saldırılarında yaklaşık 300 kişi öldü, 5000’den fazla insan ise yaralandı. 1999 yılında da Mısır İslâmî Cihad resmen El Kaide’ye katıldı ve Zevahiri Osama Bin Ladin’in yardımcısı oldu.

El Kaide’nin Afganistan’da bulunduğu süre içerisinde ilişkilendirildiği en büyük olay ise 11 Eylül 2001’de New York’taki Dünya Ticaret Merkezinin ikiz kulelerine ve ABD Savunma Bakanlığı binası olan Pentagon’a yönelik, kaçırılan sivil yolcu uçakları ile intihar saldırıları düzenlenmesidir. Osama Bin Ladin, olaydan sonra yaptığı ilk açıklamada saldırıları desteklemesine rağmen olayla ilişkili olmadığını açıkladı. Özellikle 1998 yılında yayımladığı fetva nedeniyle ABD olaydan Ladin’in sorumlu olduğu konusunda ısrar etti ve Taliban yönetiminden Ladin’i teslim etmesini istedi. Taliban yönetimi başlangıçta bu öneriyi kesinlikle reddetmiş olsa da, Amerikan işgali kesinleştikten sonra, saldırılarda Ladin’in parmağı olduğunun ispat edilmesi halinde yargılanmak üzere tarafsız bir ülkeye teslim edilebileceğini bildirdi. Ancak, ABD Ladin’in kendisine teslim edilmesinde ısrar edince Taliban, ABD’ye Ladin’in verilmeyeceğini bildirdi.

11 Eylül saldırılarından sonra ABD, Afganistan’a ve El Kaide’ye yönelik büyük bir harekât başlattı. Taliban yönetimi yıkıldı, El Kaide kamplarına ve karargâhlarına yönelik operasyonlarla örgütün etkinliği iyice azaltıldı. Ancak, ne Osama Bin Ladin yakalanabildi, ne de El Kaide tamamen ortadan kaldırılabildi. 2006 son çeyreği itibarıyla El Kaide halen eylemlerine devam edebilmekte ve dünya çapında Müslüman örgütlerden destek bulabilmektedir.

El Kaide militanlarını ve Osama Bin Ladin’i aramak maksadıyla ABD 18.000 kişilik bir kuvvet görevlendirmiştir. Değerlendirmelere göre,Ladin harekâtın ilk günlerinde Tora Bora’daki üs bölgesinden muhtemelen Pakistan’a kaçmıştır. Bin Ladin ve Zevahiri’nin yakalanması için Güney Veziristan bölgesinde Pakistan ordusundan 70.000 askerin görev aldığı bir operasyon yapılmış ancak herhangi bir militan dahi yakalanamamıştır. Daha sonra operasyonlar Kuzey Veziristan’a kaydırılmış olsa da değişen bir durum olmamıştır. Bazı El Kaide liderleri, çeşitli ülkelerdeki şehirlerde yakalanmış olup, örgütün diğer liderlerinin de İran’ın bazı şehirlerinde olabileceği tahmin edilmektedir.

Mart 2003’te ABD, terörle global mücadelesini Irak’a kaydırdı ve kimyasal silahlar bulundurmak ve El Kaide’yi desteklemekle suçladığı Irak’ı işgâl etti. Ordusu kısa sürede dağılan Irak bir iki ay içinde tamamen işgâl edildi. Bir süre sonra direniş grupları ABD askerlerine yönelik eylemlere başladı. Bir süre sonra da El Kaide militanları Irak’a sızmaya başladılar. Irak’a gelen yaklaşık 1000 yabancı militana Ürdün asıllı Ebu Musab El Zarkavi liderlik yapıyordu. Şubat 2004’te ABD, El Kaide tarafından Zarkavi’ye gönderilen bir mektubu kamuoyuna açıkladı. Mektupta, El Kaide liderliği Zarkavi’ye Irak’ta Şiilerle Sünniler arasında kargaşa çıkarılmasını ve Irak’ın bir iç savaşa sürüklenmesi talimatını veriyordu. Önceleri El Kaide’den bağımsız hareket eden Zarkavi kısa bir süre sonra El Kaide’ye bağlı olduğunu ve “Birlik ve Cihad” olan örgütünün ismini, “Irak El Kaide Örgütü” olarak değiştirdi. Birkaç ay sonra da Ladin, bir ses bandında Zarkavi’yi “Irak’taki El Kaide’nin prensi” olarak ilân etti.

El Kaide’nin Genel Özellikleri

El Kaide, bir çok radikal İslamcı terör örgütünün koalisyonu niteliğinde şemsiye bir örgüttür. El Kaide’nin doğrudan kontrol ettiği militanların yanı sıra, örgütle birlikte ortak hareket etme kararı almış, örgütten yardım alan ve bağımsız hareket etmesine rağmen örgütün ideolojisinden etkilenerek örgüt adına eyleme hazır olan unsurlar bulunmaktadır. Bu haliyle El Kaide şemsiyesi altında toplanan unsurların merkezle bağlılık ilişkisine göre dört grup olduğu bilinmektedir.

Birinci grup; El Kaide’nin kuruluşundan beri örgütün yönetiminde yer alan lider kadro ile sınırlı sayıdaki çok iyi eğitilmiş tecrübeli militanlardan oluşan, büyük eylemleri plânlayan “Merkezî Grup”’tur.

İkinci grup; El Kaide’den uzun süredir para, silâh ve eğitim desteği alan, El Kaide ile beraber hareket etme iradesine sahip “El Kaide üyesi ve ortağı” radikal islamcı örgütlerdir. Ladin bu grupları; yerel hareketleri küresel cihat’ın maksadına uygun şekilde kanalize etmek; coğrafi olarak dağılmış bölgelerde ayrı ayrı eylem yapan bu grupları gerektiğinde tek ve yaygın bir küresel hareket haline getirmek; El Kaide adına eylem yapmalarını veya El Kaide’nin eylemlerine lojistik ve diğer konularda yardım etmelerini sağlamak maksadıyla desteklemeye devam etmektedir. Bu örgütler; Irak’ta El Kaide, Mısır’da El İttihad el İslami (İslâmî Birlik), Lübnan’da Asbat el Ansar, Irak’ta Ensar el İslâm, Yemen’de Eden İslâmî Ordusu, Özbekistan’da İslâmî Hareket, Endonezya’da Jemaah İslamiye (İslâmî Cemaat), Libya’da İslâmî Mücadele Grubu, Filipinler’de Moro İslâmî Özgürlük Cephesi, Cezayir’de Silâhlı İslâmî Grup, Davet ve Savaş için Selefî Grup, Keşmir’de Pakistan desteğinde faaliyet gösteren Mücahitler Hareketi, Leşkeri Tayyiba, Ceyşi Muhammed, Leşkeri Cangvi örgütleridir.

Üçüncü grup; daha önce terör eylemlerine iştirak etmiş, 11 Eylül saldırılarından önce El Kaide kamplarında eğitim görmüş, muhtemel eylemlerde yer alabilecek, nispeten zayıf ve el Kaide ile mevcut ilişkileri gevşek olan, Cezayir, Balkanlar, Çeçenistan ve Irak’taki “Yerel El Kaide Örgütleri”dir.

Dördüncü grup; El Kaide ile organik bir bağlantısı olmamasına rağmen örgütün ideolojisine ve eylemlerine yakınlık duyan, El Kaide adına eylem yapma potansiyeline sahip, Ortak yönleri ABD’ye ve Batı dünyasından Irak, Filistin, Keşmir, Çeçenistan gibi bölgelerde Müslümanların içinde bulunduğu ortam nedeniyle nefret etmeleri olan “El Kaide Sempatizanı Örgütler”dir. Halen, Cezayir, Fas, Türkiye, Mısır, Suriye, Özbekistan, Tacikistan, Burma, Lübnan, Irak, Suudi Arabistan, Kuveyt, Endonezya, Kenya, Tanzanya, Azerbaycan, Dağıstan, Uganda, Etiyopya, Tunus, Bahreyn, Yemen, Bosna, Batı Şeria, Çin, Pakistan, Filipinler, Malezya, Somali, Keşmir, ABD, İngiltere, Fransa, Kanada, İspanya başta olmak üzere 70’den fazla ülke ve bölgede kendisini El Kaide’ye bağlı ilân eden grupların bulunduğu tahmin edilmektedir.

Silâhlı eylem gruplarının yanında örgüte eleman kazandırmak, siyasî ve mâlî destek sağlamak üzere tüm dünyaya yayılmış olarak çalışan yardım kuruluşları, dinci gruplar, radikal cami imamları ve din adamları, eğitim merkezleri, siyasî partiler, ticari kuruluşlar, bilişim kuruluşları ve uzmanları da el Kaide teşkilatının ayrılmaz bir parçasıdır.

El Kaide örgütünün hedefleri örgüt yönetimi tarafından yayımlanan bildirilerle: Dünya’daki İslâmî grupları radikalleştirmek; Afganistan, Cezayir, Bosna, Çeçenistan, Eritre, Kosova, Pakistan, Somali, Tacikistan ve Yemen’deki Müslüman savaşçıları desteklemek; İsrail’i ve ABD’yi yıkmak; Müslüman ülkelerdeki yozlaşmış yönetimleri devirmek; bir halife yönetiminde Dünya İslâm Halifeliğini kurmak, Müslüman ülkeler arasındaki sınırları kaldırmak, tüm Müslümanları tek bir devlet çatısı altında toplamak; diğer radikal İslâmî örgütlerle işbirliği içinde dinsizleri ve batılı güçleri Müslüman ülkelerden çıkarmak olarak belirlenmiştir.

Örgütün iki numaralı lideri olan El Zevahiri’nin açıklamalarına göre, El Kaide’nin ideolojisinin temeli üç prensibe dayanmaktadır:

(1) yönetim şekli, Kur’an-ı Kerim’in emrettiği şeriat kurallarıdır, lâik yönetim şekli ve lâik hukuk kuralları İslâm’a aykırıdır;

(2) İslâm toprakları düşman işgalinden kurtarılmadıkça Müslümanlar için reformların ve seçimlerin yapılması mümkün değildir, Müslümanların İslâmî kuralları ihlâl eden yöneticilerden kurtarılması, yöneticilerin seçimle işbaşına gelmesi ve halkın yönetimi serbestçe eleştirebilmesi sağlanmalıdır;

(3) Ortadoğu’nun enerji kaynaklarının tamamen kontrol edilmesi ve İsrail’in nükleer tehdidinden kurtarılması hayati öneme sahiptir.

El Kaide’nin belli bir millî ve etnik kimliğe hitap etmek yerine, dünyadaki tüm Müslümanlara yönelik bu ideolojisine Mısır Müslüman Kardeşler örgütüne fikir babalığı yapan Seyyid Kutub gibi islamcı yazarlar, Ladin ve örgütün diğer ileri gelenlerinin fikirleri, Müslümanlık gelenekleri ve örgüt militanlarının özel düşünceleri de katkıda bulunmuştur. İdeolojisinin bu geniş bakış açısı ve örgüte katılımın Cihad’a katılmak arzusundaki tüm Müslümanlara açık olması El Kaide’nin zaman içerisinde genişlemesini ve küreselleşmesini sağlamıştır.

Örgütün eylemlerinde kullandığı askerî strateji, modern çağda taraftar bulmuş olan bir çok ideolojinin mücadele yöntemlerinden izler taşımaktadır. El Kaide, seçtiği hedeflerle yüz yüze mücadelede Marksist-Leninist düşüncelerin ve Che Guevara’dan sonraki gerilla liderlerinin gözdesi olan şehir gerillası taktiklerini uygulamakta, 1983’ten sonra küçük örgütlerin büyük güçlerle mücadelesinde sıkça kullandıkları intihar eylemlerini daha önce karşılaşılmamış yöntemlerle geliştirerek kullanmaktadır.

Çatışma alanındaki bu doğrudan ve kesin sonuçlu eylemlerinin yanında Mao’nun öngördüğü “uzun süreli halk savaşı stratejisi”ni uygulayarak düşmanını uzun, maliyetli ve ağır bedelli bir mücadelenin içine çekmeyi amaçlamaktadır. El Kaide, tüm örgütler gibi dış destekten azami derecede faydalanmakta, ancak destek aldığı ülkelerin kendisine sırt çevirmesi olasılığına ve uluslar arası baskı ile yalnız kalma tehlikesine karşılık kendi mâlî desteğini sağlayacak şekilde ticari faaliyetlerini sürdürmektedir. Bu faaliyetlerinden elde ettiği gelirlerle tutunmaya çalıştığı ülkelerde, hayır işlerine ağırlık vererek halk desteğini garantiye almaktadır.

Örgüt, dünyadaki diğer radikal İslâmcı terör örgütleri ile işbirliği yaparak veya bir çeşit “franchising” ile adının kullanılmasını sağlayarak hedefleri üzerinde global bir asimetrik etki yaratmaya çalışmakta, kendisiyle mücadele eden devletlerin sıklet merkezi yapmasını engellemekte veya onları maliyeti yüksek, çok cepheli bir harekâtın içine çekmeye çalışmaktadır.

El Kaide, yılda bir kez küresel olarak yankı yapacak büyük bir eylem icra etmeyi prensip olarak kabul etmiş ve 1998’den itibaren, eylemlerinin önceden ortaya çıkarıldığı 2000 yılı hariç bunu uygulamıştır. Örgüt bunun yanında, aynı anda bir çok yerde sivil, askerî ve ekonomik hedeflere yönelik saldırılar da düzenlemektedir. İkinci tipteki eylem şeklini 2002’nin ekim ve kasım aylarında Yemen, Kuveyt, Bali, Ürdün ve Kenya’da; 2003’ün mayıs ayında ise üçer gün arayla Suudi Arabistan ve Fas’ta aynı anda 4-5 eylemi eş zamanlı olarak icra ederek uygulamıştır.

El Kaide, gerektiğinde ve yeterli şartlar oluştuğunda Afganistan’da Taliban’la birlikte yaptığı gibi cephe savaşını da göze almakta, şartlar aleyhine geliştiğinde küçük gruplara bölünerek gerilla taktiklerine geri dönmektedir. Eylemlerin icrasında El Kaide militanları, devletlerin resmî istihbarat örgütlerinin bireysel emniyet tedbirleri, casusluk-karşı casusluk, gizli haberleşme ve operasyon tekniklerini ustalıkla kullanabilmektedir. Örgüt, aynı zamanda psikolojik harekât tekniklerini de kullanarak her geçen gün sempatizan kadrosunu artırmakta, devlet adamlarının talihsiz açıklamalarından da faydalanarak “haçlılara karşı savaş, ezilen Müslümanların zalimlere karşı ayaklanması, kutsal camilerin kafirlerden kurtarılması, süper güçlerin dize getirilmesi” gibi temaları işlemektedir. Propaganda faaliyetlerinde internet başta olmak üzere tüm medya vasıtalarını etkin bir şekilde kullanarak hedef toplumlar üzerinde Müslümanların Hıristiyanlara ve Yahudilere yönelik yoğun bir mücadele içinde olduğu izlenimini yaratmaktadır.

El Kaide, 11 Eylül saldırıları başta olmak üzere küresel olarak şok etkisi yaratan bir çok intihar eyleminin sorumlusudur ve eylem yeteneği halen devam etmektedir. Bu eylemlerinde El Kaide’nin en öncelikli stratejik eylem hedefi, İslâm dininin en kutsal camilerinin bulunduğu Suudi Arabistan topraklarında birlik bulundurması ve El Aksa camisinin İsrail’in kontrolünde kalmasını desteklemesi nedeniyle ABD olarak belirlenmiştir. Ayrıca, Irak savaşında Müslümanlara yönelik barbarca davranışları; petrol sahalarını kontrol etmesi ve Müslümanların doğal kaynaklarını sömürmesi gibi nedenler de ABD’nin hedef seçilmesinde rol oynayan diğer faktörlerdir.

ABD’nin yanı sıra, Afganistan ve Irak’taki operasyonlara doğrudan veya dolaylı destek veren tüm ülkeler El Kaide’nin hedefi durumundadır. Bu kapsamda, İngiltere, Avustralya, İspanya, Suudi Arabistan ve Türkiye şimdiye kadar hedef alınan ülkeler arasındadır.

El Kaide, bazı Müslüman ülkelerin liderlerini de hedef olarak belirlemiştir. Bunlar; batı yanlısı politikaları, İsrail ile politik ilişki kurması, Irak’a karşı 1991’de kurulan koalisyona asker göndermesi nedeniyle Mısır Devlet Başkanı Hüsnü Mübarek; El Kaide’nin USS Cole gemisine yönelik eyleme karışanların yakalanması nedeniyle Yemen Devlet Başkanı Ali Abdullah Salih; Pan Am uçağını düşüren Libyalı teröristlerin teslim edilmesi nedeniyle Libya Lideri Muammer Kaddafi; ABD yanlısı politikaları ve kutsal topraklara ABD askerlerinin yerleşmesine müsaade etmesi nedeniyle Suudi Arabistan Kralı Fahd bin Abdülaziz El Suud’dur.

Usame Bin Ladin, 23 Ağustos 1998’de yayımladığı “savaş ilanı fetvası”nda Suudi Arabistan yönetimini ülkede ABD birliklerinin bulunması, ülke yönetiminde ABD’nin etkisi, şeriat kurallarını hiçe sayması, ülkedeki yolsuzluk, gelir dağılımındaki adaletsizlik, sosyal hizmetlerdeki yetersizlik, demokratik kuralların işletilmemesi, yönetime muhalefet edenlere yönelik baskılar, insan hakları ihlâlleri gibi hususlarda ağır bir şekilde eleştiriyordu. Söz konusu “fetva”nın Suudi Arabistan ile ilgili bölümlerinde şeriat kurallarının uygulanması ile ilgili talepler hariç, batılı demokrasinin nimetlerinin talep edilmesi ilgi çekici bir husustur.

Suudi Arabistan’daki bu durumdan ABD’yi sorumlu tutan Usame Bin Ladin, tüm Müslümanların ABD ile savaşmasını isterken, Müslümanların insan kaynaklarının, ekonomik, finans ve alt yapı zenginliklerin israfı, toplumsal birlik ve beraberliğin yok olması, petrol kaynaklarının tahrip olması, kutsal toprakların bölünmesi gibi tehlikeler nedeniyle Müslümanların birbirleri ile savaşmamalarını istiyordu. Bunun için en önemli gerekçesi ise; bu kaynakların ve zenginliklerin ileride kurulacak Dünya İslâm Devleti için gerekli olmasıydı.

Usame Bin Ladin, ABD ve İsrail gibi ülkelerle savaşırken mevcut durum itibarıyla kuvvet dengesinin kendi aleyhlerine olması nedeniyle izlenecek yöntemin düşman tarafta büyük kayıpların yaratılacağı, altyapısının tahrip edileceği “gerilla savaşı” olduğunu belirtiyordu. Bizzat savaşa katılmayanlara ise, militanların desteklenmesi, istihbarat temini ve karşı tarafta kargaşaya sebep olacak dedikodu ve söylentilerin yayılması gibi görevler veriyordu. Ayrıca, Arap yarımadasındaki Araplara seslenerek, ABD mallarına boykot çağrısı yaparak, ABD’ye giden her Arap parasının İsrail’in desteklenmesi için kullanıldığını iddia ediyordu.

İkiz kulelere yapılan saldırıdan üç yıl önce ilân edilen bu bildiri incelendiğinde, Usame Bin Ladin’in hedeflerinin esasen Suudi Arabistan ve Arap Yarımadası ile sınırlı olduğu, vizyonunun en geniş sınırlarının dahi bu bölgeden dışarıya taşmadığı görülmektedir. Düşman bellediği taraflar ise, Suudi Arabistan kraliyet rejimi, ülkedeki Amerikan askerleri ve İsrail devleti ile sınırlıydı. Diğer bir ifade ile, Ladin’in bu fetvayı verdiği sırada El Kaide’yi küresel bir örgüt haline getirmeyi hayal ettiği şüphelidir. Hatta, Afganistan’a ilk geldiği dönemde ABD topraklarında yapılacak eylemlerle ilgili teklifleri incelemeye dahi almadığı bilinmekteydi.

Ancak, müteakip dönemde meydana gelen gelişmeler, El Kaide’yi Amerikan topraklarında eylem yapma kapasitesine çıkardı ve örgütü Usame Bin Ladin’in bile hayal edemediği bir üne kavuşturdu.

Not: Bilgiler en son 2009 yılında güncellenmiştir.

Bu yazı Din Kaynaklı Çatışmalar, El Kaide, Silahlı Örgütler, İntihar Saldırıları içinde yayınlandı. Kalıcı bağlantıyı yer imlerinize ekleyin.

3 Responses to El Kaide

  1. kaynak dedi ki:

    Kaynak Nedir ?

  2. Geri bildirim: Küresel Terör ve El Kaide – umutbagdadioglu

Yorum bırakın